insanların eşitliğe duydukları istek olarak da görülebilir din,
milliyetler ve diğer aidiyetler. sınıflı bir toplum yapısına sahip olan
kapitalizmde üretim araçlarıyla olan ilişki üzerinden şekillenmiş olan sınıflar
kendi içlerinde de paramparçadırlar. burjuvaziden bahsetmiyorum tabii ki. işçi
sınıfı ve küçük burjuvazi üretim biçiminin dayatmış olduğu yabancılaşma ve
yalnızlaşmanın yanında her yanımızı sarmış olan "rekabetçilik"
kültürü nedeniyle de kendi içinde tekrar tekrar parçalanmış bulunuyor.
bu parçalanmışlık nedeniyle çoğu zaman -sosyal bir varlık
olduğundan mıdır nedir- insanlar kendilerine benzeyenleri ararlar. bu noktada
genellikle din, milliyetler, tutulan takımlar vb. imdada yetişir. örgütsüz olan
sınıflar bununla benzerlerini bulmaya çalışırken, örgütlü olan burjuvazi
bunların hiçbirine ihtiyaç duymaz ve bu aidiyetleri göz önüne almaksızın bir
araya gelirler. buradaki birleşmeyi sağlayan ise ortak çıkar ve o ortak çıkar
da diğer sınıfları ezmektir. mesele böyle bir ortak çıkar olunca birleşmek ve
diğerlerinin örgütlenmesini engellemek şart. engelleme konusunda onlara
yardımcı olan da yine bu "birleştirici" aidiyetler.
olması gereken şey olduğunda ve biz örgütlendiğimizde bir yandan
yaşamlarımıza/inançlarımıza aynen devam ederken diğer yandan da bu aidiyetlerin
bölücü özelliği ortadan kalkmış olacaktır.