25 Nisan 2012 Çarşamba

eşitlik-aidiyet


insanların eşitliğe duydukları istek olarak da görülebilir din, milliyetler ve diğer aidiyetler. sınıflı bir toplum yapısına sahip olan kapitalizmde üretim araçlarıyla olan ilişki üzerinden şekillenmiş olan sınıflar kendi içlerinde de paramparçadırlar. burjuvaziden bahsetmiyorum tabii ki. işçi sınıfı ve küçük burjuvazi üretim biçiminin dayatmış olduğu yabancılaşma ve yalnızlaşmanın yanında her yanımızı sarmış olan "rekabetçilik" kültürü nedeniyle de kendi içinde tekrar tekrar parçalanmış bulunuyor.

bu parçalanmışlık nedeniyle çoğu zaman -sosyal bir varlık olduğundan mıdır nedir- insanlar kendilerine benzeyenleri ararlar. bu noktada genellikle din, milliyetler, tutulan takımlar vb. imdada yetişir. örgütsüz olan sınıflar bununla benzerlerini bulmaya çalışırken, örgütlü olan burjuvazi bunların hiçbirine ihtiyaç duymaz ve bu aidiyetleri göz önüne almaksızın bir araya gelirler. buradaki birleşmeyi sağlayan ise ortak çıkar ve o ortak çıkar da diğer sınıfları ezmektir. mesele böyle bir ortak çıkar olunca birleşmek ve diğerlerinin örgütlenmesini engellemek şart. engelleme konusunda onlara yardımcı olan da yine bu "birleştirici" aidiyetler.

olması gereken şey olduğunda ve biz örgütlendiğimizde bir yandan yaşamlarımıza/inançlarımıza aynen devam ederken diğer yandan da bu aidiyetlerin bölücü özelliği ortadan kalkmış olacaktır.

20 Nisan 2012 Cuma

Neremiz Doğru ki?



Azıcık değişiklik…

Hörgüce sormuşlar ki organizma olarak nereniz doğru? Hörgüç demiş ki “onu bilmiyorum ama boyun eğri”. Halbuki organizmaya yani deveye sorduğumuzda cevap net: “nerem doğru ki?”

Bu seneki 1 Mayıs çağrısında her zamanki 4’lu yine erken davranmış. Disk, kesk, tmmob, ttb. En büyük işçi sendika konfederasyonu türk-iş yok. Kimbilir belki onlar salonda kutlamak istiyorlardır ama mesele şu ki Türk-iş’in tavrı ne olursa olsun; bu muhteşem dörtlü asla değişmiyor. Bir tane işçilerden, bir tane memurlardan, bir tane mimar/mühendislerden, bir tane doktorlardan. Formül bu ve isimler de sabit.

Hepsi bir arada Turk-İş’i beğenmemekte birleşiyorlar. Türk-İş’i savunacak değilim burada ama onu beğenmeyenlerin de makro(genel) ölçekte farklı, mikro (yerel) ölçekte daha beter olduğunu unutmamak lazım. Makro ölçekteki farklılıkları da sonuca etki edemeyecek kadar güçsüz olmalarından geliyor olsa gerek.

Örneğin; Kardemir’de işçilerin türk-metal’de örgütlenmesinin sebebi devrimci işçi sendikaları konfederasyonu içindeki metal sendikasının ‘sol’cu tavrıdır. Bu tavır işçileri çelik-iş ve türk-metal arasında seçim yapmak zorunda bırakmıştır. Ve -işçilere göre de- kötünün iyisini seçmişlerdir.

Tmmob kendi tabanı ile biraraya gelmekten aciz, hatta acizliğin dışında bundan korkan bir ‘demokratik’ mesleki kitle örgütü. Bunların hepsini örneklendirmenin alemi yok.

Evet sendikal-mesleki mücadele şart ancak bu mücadelenin taraflarından birinin diğerinden daha doğru olduğunu söylemek imkansiz.

Az önce de Türk-iş’in Türkiye Kamu-sen ile birlikte İzmir’de kutlama yapacağını, muhteşem dörtlünün de herkesi –yine- Taksim’e çağırdığı, hak-iş ile memur-sen’in de ankara’da (AKP grubunda yaparlar herhalde) kutlama yapacaklarını öğrendim.

Türk-iş’in tavrı AKP’nin Kürt Sorunu’nda dayattığı çözümsüzlük, imha, inkar tavrından ayrı düşünülemez.

Bu dörtlüye sorun nereniz doğru diye, “onu bilmem ama Türk-iş yamuk” diyeceklerdir. Sınıfa sorun “neden Türk-iş yamuk?” diye, “neresi doğru ki?” diyecektir.

Ya ben var ya la… Neyse!