15 Mart 2012 Perşembe

Ekranda vicdan ne gezer?


Bir insanın vicdanı nerededir? Son yıllarda bu coğrafyada insanların vicdanlarının tersi dönmeye başladı. Bunun nedeni korku falan da değil bence ya da fukaralık da değil. Belki bir miktar zengin olmakla bağdaşabilir bu durum ki o zenginlik de evine anten alacak kadar "zengin" olmaktır. Tabii tek başına anten değil. Yoksa “ne yapacağnız la o anteni gotuguze mi sokacağınız?” Televizyon da alabiliyorsan tamamdır.
Şimdi antenler kuruldu, ayarlaması yapıldı, kablolar gerekli yerlere yetiştirildi. Kumanda? Hah! Tamam, kumandanın pili de yerinde. O vakit...

Hayır vakt-i zamanında böyle değildi, ben hatırlıyorum. Masal gibi ama şimdi. Bir varmış bir yokmuş, develer falan filan iken bizden önce bu topraklarda yaşayan insanlar arasında bugün anlam veremeyeceğimiz bağlar varmış. Komşularının acısı acıları, sevinci sevinçleri olurmuş. Hatta mahallede de öyle. Şimdi aranızdan birileri belki de sen mesela bunu okurken aman ne mükemmelmiş diyorsun değil mi? Geçeceğin dalgayı kendine sakla yavru.

Kimbilir belki memleketlerinden metropole taşıdıkları alışkanlıktı imece meselesi ama bu onların hem işleri hem de hayatlarını paylaşmalarını sağlıyordu. Tabii ki imece dedimse de okulda öğrendiğimiz kadar mükemmel değil. Bugünse hep yakınılır: “karşı komşuyu bile tanımamak”. Sadece bir yaşlının çığlığı değildir bu. Çocuklar hariç gencinden yaşlısına herkesin dile getirdiğidir. Neyse asıl mesele bu değil, meseleye dönelim.

Bak işte bunu diyorum, iki dakika boş bırakmaya gelmiyorsun. Tabii sistem kurulmuş nasılsa, elinde de kumanda gez gezebildiğin kadar. Dizi izle, yarışma izle, kavga-gürültü-siyaset izle, bulabilirsen belgesel izle. Hani bu BBG evi meselesi Türkiye’ye de sıçradığında, daha çömezken, deniliyordu ya “hayatlarımızın kameralarla gözetlenmesi normalleştiriliyor”, şimdi mobese olmayan sokak görünce şaşırıyoruz artık. İzlenmek bu kadar mı rutinleşir? Çizgifilmlerde ve filmlerde bile izleniyor olmak rahatsızlık verir. Bizde?

Ağlamaklı dizilerimiz var ya bizim şimdi, salya sümük ağlatan, ben de onlara suç atıyorum şimdi. Artık dizilerle yeniden mafyalar (çapı ne olursa olsun) normalleştirilirken “aslında onlar da iyi adamlar” imajı çiziliyor. Aile içi baskı, kadına şiddet, tecavüz, kumalık –ekran başında gösterilen tepkinin ardından- normalleştiriliyor. Meclis odalarında yaşayan yumruklar sık sık kameralara şov yaparken “siyasette şiddet” normalleştiriliyor. Yarışmalarda hala insanlar rekabet ederken öte yandan şans kavramı hayatlarımıza iyice sokuluyor. Hayatta kalmak için “kıçımızı yırtmamız” gerekmesi normalleştiriliyor. İş cinayetlerinde hayatlarını kaybeden işçilerin hayat öyküleri hüzünlü bir müzik ve ona uygun ses tonuyla trajikleştirilerek haber bültenlerinde yer buluyor kendilerine. Bizler de ekran başında öfkelenip, üzülüp, çıldırıp birkaç gün sonra normalleştiriyoruz. Pek çok örnek de aynı şekilde mümkün.

Kemal Sunal’ın bir filminde “Allah’ın verdiği nefesi boşa harcamayalım” diyordu ev sahibi. Ben de diyorum ki Allah’ın verdiği duygularımızı ve onların sonuçları olan tepkileri boşa harcamayalım. Gerçekliğin yanılsamalarına kanıp ekran başında harcanmaktansa gerçek olaylara gerçek tepkiler vererek hayatlarımızı kurtarmalıyız. Ekran başında vicdanlarımızı yormanın alemi yok değil mi?