Bebek ölümleri ülkemizde
halen bir sorunken ortaya atılan “katliam”olarak kürtaj ve sezaryen. Nüfusun
daha fazla artabilmesi için kürtajı yasaklamayı ve sezaryeni sınırlamayı
tartışan hükümet zigotun peşine düşüp doğmuş olan bebeği es geçiyor. Neden?
Çünkü bebek ölümlerinin engellenebilmesi için devletin yüklenmesi gereken
görevler var. Fakat piyasa kurallarında devlete yer yoktur. Doğal olarak ne
oluyor? Piyasa ve muhafazakarlık adına ve de emperyal hedefler uğruna yine
zigotun peşine düşen devlet yine piyasalar gocunmasın deyu doğmuş bebeklerin
ölmesine göz yumuyor.
Bir yanda çocuk sahibi olmak isterken bebeklerini
kaybedenler öte yanda ise bedenleri üzerindeki söz hakkı ellerinden alınmaya
çalışılan kadınlar. Hatta bu uğurda ar damarları çatlarcasına “tecavüze
uğrayanlar doğursun, gerekirse devlet bakar”, “bebek öleceğine tecavüze uğrayan
ölsün” diyerek bir yandan “yargıladıkları” tecavüz olgusunu meşrulaştırmanın
yolunu tutuyorlar. Bu konuda da sözü kadınlar zaten söyleyecektir.
Peki devletin bebek ölümlerini engellemesi için neler
yapması gerekir?
Anne sağlığı: anne eğer beslenmeden çalışma ve yaşam
koşullarına, aile içi şiddetten toplumsal yapıya kadar sağlıklı imkanlara sahip
değilse çocuğun doğumu da sıkıntılı olacaktır. Malumdur ki annenin
psikolojisinin sağlıklı olmaması bile –tek başına- doğum esnasında pek çok
soruna yol açacaktır.
Kadınların doğum izinleri, emzirme izinleri, kreş imkanları
yok edilirken sağlıklı bir doğum hak getire. Bu imkanların sağlanması ise hem
devlete hem de piyasalara “yük” getirecektir.
Bebek sağlığı: bebeğin beslenmesi, annesi ile büyüyebilmesi,
ihtiyacı olduğunda yanında bulabilmesi, hastaneye erişim imkanları, sağlıklı
bir çevrede yetişebilmesi... hepsi vazgeçilemez derecede önemli maddeler.
Ancak
hastanelerin piyasa kurallarına terkedilerek kar amaçlı kurumlar haline
getirilmeleri de hastaneye ve “sağlıklı sağlık hizmeti”ne erişimi engelleyen
büyük bir etken. İlaç alınamadığı için ölen bebekler, çocuklarına ekmek alacak
para bulamadığı için intihar eden anne... çok geride kalmadılar.
Piyasa tabii ki bunları kabul etmez. Anne için de bebe için
de yapılması gerekenler onlara “gider kalemi” olarak görülür ve her daim
kısılabilecek/ kısılması gereken giderlerdir. Durum böyle olunca devlete/
sermayeye sorumluluk yüklemek yerine bireye yasak getirmek onlar açısından
kabul edilebilir olandır.
Tabanının yapısı ve kendi gelecek algısı nedeniyle bu
meseleyi (yasağı)muhafazakarlıkla buluşturması da kaçınılmazdır.
Doğumdan sonrasına ilişkin hiçbirşey söylemiyorum. O noktada
yaşam hakkı ortadan kalkıyor zaten. Kadınların konuşması gereken bir meselede
bir erkek olarak söz hakkı iddia ettiğim için affolam.